BEN SANA
MECBURUM
neden kız kardeşlerim
niçin saklanıyorsunuz
niçin peçelerin peştamalların arkasına gizliyorsunuz
nur yüzünüzü
sık ve sert sıhhatli siyah saçlarınızı
cömert ağzınızı
neden kız kardeşlerim
hep böyle bir şeyden korkmuş gibi huzursuz
hep böyle bir şeye kızmış gibi öfkeli
acı ve alaca gözleriniz
daima gölgeli
niçin kız kardeşlerim
kim geçerse geçsin yanınızdan
ışığı kendinize haram ediyorsunuz
bir vücut noksanını saklar gibisiniz
utanıyorum utancınızdan
neden kız kardeşlerim
niçin saklanıyorsunuz
görmek istemez miyim hünerli ellerinizi
yastık örtülerine çitlembik gözlü kuşlar işleyen
çay takımlarına mor menekşeler
hercaî menekşeler dizi dizi
kız kardeşlerim
görmek istemez miyim ellerinizi
buğday sularına batmış ölesiye ırgat
hızlı ve çabuk teknede hamur yoğururken
çamaşır günleri bambaşka hamarat
bir erkek eli kadar yiğit ve kararlı
dağ kuşlarının pençesi gibi çevik
yırtıcı üstelik
çocuk doğururken
hem gözlerinizi de görmek isterim
ne zararı var
bütün kirpikleriyle üzerime açılsınlar
hem tüyleri yaldızlı boyunlarınızı
herhangi bir sokağı ilkbahar gibi bir anda şenlendiren
tepeden tırnağa çiçekli giyimlerinizi
alnınızdaki mavi damarcıkları da görmek isterim
her şeyinizi…
Atilla İlhan
Atatürk’ün askeriyiz andıyla her zaman olduğu gibi,
diploma törenlerinde yemin eden mezun Teğmenler, ihraç ediliyormuş söylentisi
umarım öyle kalır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde asla olamayacak böyle bir
karar yine de alınırsa, iyi bilinsin ki böyle bir karara onay verenler paket
halinde, ebediyete kadar yaşayacak Türkiye Cumhuriyeti tarihinin çöplüğündeki
diğer çöpler arasında, bırakın yer almayı ancak kaybolacaklardır.
Çünkü bu karar, yarın tek adam Devletinin, her
Atatürkçünün de yakasına yapışmasına, emperyalist mandası yöntemiyle Bir
başlangıç oluşturur. Ki bu esasen BOP eş Başkanından istenen ve beklenen bir
görevdir. Bu nedenle de kiminle dans ettiğimizi bilelim. Aslında bütün bu yapay
uğraşlar, artık hükmü biten bir İktidarın, zamana karşı oynadığı son
çırpınışlarıdır. Bir göçmen ülkesine dönüşen Türkiye, Türklerin içlerindeki
azınlıkları kişilik haklarıyla himaye ettikleri her ne kadar biliniyorsa da
ülkelerinde kendileri giderek azınlık durumuna düşünce ne olduğunu veya ne
olacağını, bizim artık düşünmeye başlamamız gerekiyor.
Aynı bağlamda göçmen deposu haline gelen Türkiye’yi
bölme hesapları yapan USA ve Trump, bakalım Meksikalı göçmenlerle nasıl baş
edebilecek. G20 toplantısı bahanesiyle, karnavalları eksik olmayan Brezilya’yı
tam da yıl başı öncesi yeni karnavalların hazırlık döneminde Erdoğan’ın, G20
içinde yer almayan ülkesini temsilen, avenesiyle birlikte ziyaret etmesinin,
sizce de ne amacı olabilir acaba? ‘Zihniyetim bu’, diyor arkadaş. Ne var ki
menfaate göre değişen zihniyete, zihniyet bile denemeyeceği için, böyleleriyle
değil tartışmaya, konuşmaya bile gerek kalmadığını unutuyor ya da bilmiyor.
Gülen öldü, örgütü devam ediyormuş. Örgütten şimdi
FETO namlı yeni bir çakma İslam, Vatikan Tarikatının, hemen oluşturulduğunu
veya oluşturulacağını düşünmek hayalcilik olmaz. USA emperyalizminin, daha
başından itibaren Dünya genelinde yumuşatılarak salt biat kârlar haline
getirilmiş bir Müslüman toplumu yaratılarak ve onların kitle halinde
sömürülmesini sağlamak, elbette tartışmasız bir BOP Projesidir. Bunun içinde
Dolar finansmanıyla FETO kurulup bütün Müslüman toplumunu mandalaştırmak
nedeniyle, şüphesiz ki ilk okullardan itibaren üniversitelere kadar dayanan bir
genelde FETÖ okulları açılmıştır.
Ve en fazla da korktukları Türkiye Cumhuriyeti ve
Atatürk devrimlerinin imha çalışmasına başladılar. Tamamen kontrol altındaki
biat kâr Erdoğan ve AKP’sinin daha da sıkı kontrol edilebilmesi için yapılan
bol marifetli bir Sarayın içine kapatılan ve itibarından ödün vermeyen tek adam
siluetiyle, tam da istedikleri bir kurguyla, ellerindeki İktidarı işler hale
getirdiler ve biz de bu günlere geldik. Yoksa emperyalist yönlendirmeye uyarak
Türkiye’nin tehdit altında olduğunu topluma kabul ettirmek için, yine orduyla
oynayarak malzeme mi toplamak istiyorlar? 3 Asır önceki 1789 Fransız Halk
Devrimi bütün Dünyaya, Tiranlığı yok eden bir demokratik halk irade ve
idaresini tanıtmıştır. Ve bu irade zorunlu Vendee olayından sonra bile Dünyaya,
kesintisiz örnek olabilmiştir. Oysa bugünlerin Türkiye Cumhuriyeti’nde, yüz
yıldır var olan ve gelecekte de var olması gereken böyle bir birlikteliğin,
olamayacağı düşünülemez bile.
Hele de Nasuh Mahruki gibi kendini Türkiye’den
başka Dünya genelinde bile kanıtlamış vatansever ve Everest Fatihi bir gönül
adamını, Ahmet Özer klasiğiyle apar topar tutuklamanın, tarihi çöplüğü bile
kirleteceği bilinmelidir. Bu arada Özel’in Cumartesi konuşmasında, her şeyi
söylediği ve açık bir kapı da bırakmadığı derhal tespit edilmiştir herhalde.
Tabiidir ki, bu söylenenlerin sadece laf değil; ama en yetkili ağız tarafından söylenmesi,
onların vaat olarak alınmasını da şüphesiz gerçekleştiriyor. Enflasyonun,
kontrol mekanizması olmayan İktidar nedeniyle, liberal ekonomi var diyen esnafa
terk edilmesiyle, her tezgâhta farklı fiyatların uygulandığı bir Pazar yerinde
bile, önünün alınabilmesi imkânsız hale gelmiştir.
Oysa sorumlular hala abesle iştigal ederken,
İktidar değişimini de aslında kaçınılmaz bir ortama, otomatikman taşımışlardır.
Ve bu nedenle de vatandaşa artık başka söz bırakmamışlardır. Arpayla, samanı
bile ayıramayan bir İktidarla ne kadar yol alınabilir, bunu yorumlarınıza
bırakıyorum. Bu arada dijital seçim yapılması isteği, hem de bir bilişim uzmanı
olarak, inanın yüreğimi hoplattı. Dijital seçim yerine yarım kilo ciğer alın ve
‘sakın dokunma’ diyerek kedinize emanet edin, inanın daha güvende olursunuz.
Geçen seçimde halk birliği önünde bütün söylediklerini, Hâkim karşısında da
bire bir savunan Kılıçdaroğlu, yine halkın gönül sesi olarak büyük bir sevgi
seliyle kucaklanırken, yine Erdoğan gecelerinin kâbusu olmayı bildi.
Üçüncü Dünya Harbi çıksa ne olur. En azından,
ikinci Dünya Harbine benzemez ve komşu Devletler de birlikte yok olur. O halde
bizim yetkili biraderler, ille de savaş lafları edeceklerine önce ana resmin bu
tarafına odaklanırlarsa, belki de savaş lafları etmekten vaz geçer ve
ülkeleriyle birlikte kendi güvenliklerini nasıl sağlayacaklarını düşünmeye
başlarlar herhalde.
Ukrayna da artık askeri adam kalmadığı için ve
Rusya’nın da salt konvansiyonel güçlü füzeleriyle şimdiden harp galibi olacağı
nedeniyle, şayet yakında NATO güçleri dışarıdan harbe katılırlarsa, nükleer
füzelerle karşılaşacaklarını ve aslında o zaman Dünya savaşının da
başlayacağını bilmelidirler. Bir zamanlar İngiliz sömürgesi olan Hindistan’ın
bugün İngiltere’nin Dünya markası olan otomobili Jaguarı alması, zamanın nasıl
değiştiğinin ve evrimin nasıl geliştiğinin de en bariz göstergesi olmuyor mu?
Bu nedenle de akıl, sabır ve sükunetin mukadderatın anası olduğunda buluşmak da
insana yakışandır mutlaka. Kılıçdaroğlu savunmalı bildirgesinde, muhteremin
söylediklerini herkes duymuş ve aklına yerleştirmiştir şüphesiz.
O halde teğmenlere açılan, birilerinin Atatürk
takıntılı disiplin soruşturmasına şaşan, bilhassa da son 23 yıllarını olgun
yaşlarında geçiren ve milliyetçi geçinenlere asıl ben şaşırıyorum. Kılıçdaroğlu
’nu da izlediyseniz şayet, o halde bugüne kadar başımızdaki etki ajanları
tarafından açıkça yürütülen BOP ritüellerine şaşırıp ses çıkarmadığınıza göre,
şimdi şaşırın artık istediğiniz kadar! Yalnız Erdoğan’ın Bahçeli ile vizyon
uyuşmasından bahsetmesi, aslında Bahçeli tarafından yönlendirildiğinin de açık
göstergesi oluyor. Bahçeli kendi siyasi ömrünü biraz daha uzatabilmek için
Erdoğan’a akıl hocalığı yapıyor. Ne var ki Erdoğan bu telkine kapılırsa, Cumhur
başı olarak daha da büyük bir töhmet altına gireceğinden, gelecek günlerinin
daha da kaotik olacağını acaba düşünebiliyor mu?
Bir de kıssadan hisse diyelim, teğmenler neden mi
tasfiye edilmek isteniyor, Atatürkçü oldukları için. Şimdi sırada Cumhuriyetçi
Türk halkı da var desenize! Peki ya sonra! Son değişlerinde DEM Partisi ile
İmralı’nın görüşmesini isteyen Bahçeli’nin bu mealdeki telkini, Cumhur
ittifakının muhtemel devamı için, DEM Partisi ile yapılacak bir koalisyonla,
Anayasayı değiştirip, Erdoğan dönemini uzatma çabası olarak ele alınabilir
kuşkusuz. Ne var ki Cumhuriyetimizi daha da karartacak böyle bir durum, yani
DEM Partisi bu oyuna gelirse şayet, Cumhuriyet Türkiye’sinin, Kürt kardeşliği
bölünemez eşitliği, özleminin de sonunu getirir.
Gözleri görmez, kulakları duymaz, muhtemelen de çip
yerleştirilmiş kafalarıyla yönlendirilmiş bir çıkmaz yolda yürütülmektedirler.
Dolayısıyla bunlara yarı insan, yarı robotlar da diyebilirsiniz. Kapalı
devrelerinin arasına giremeyeceğiniz için de iletişim şansınız olamayacağından,
patlama anını beklemekten başka da bileşim şansınız yoktur bunlarla. O noktaya
da fazla bir şey kalmamıştır esasen. Çünkü adamlar hala ölmüşü, nafile yere
diriltme çabası içindedirler ki bunun da asla karşılığı yoktur.
Salt devrimsel sonuçla varılacak son nokta,
anayasal milli meclisiyle ve inşallah, bir zamanlar sahip olduğumuz; ama
yaşatamadığımız, Senatosuyla da milli varlığını koruyan, tam bağımsız Türkiye
Cumhuriyeti’dir. Çünkü, bugün bütün açmazlarına rağmen, federe Devletler ülkesi
USA’nın hala üniter Devlet olarak yaşıyor olmasının tek nedeninin, bizim 61
Anayasamızda da mevcut olan Senatosu olduğunu, ben tekrar yazayım da eski
yazımı okumuş olanlar belki anımsarlar. Ve hiç unutmayalım ki, şayet ömürleri
açıkta geçen çobanların bile koruyucu abası olan Senatomuz yaşasaydı, anayasal
Meclisimizin milli ve homojen yapısı asla bozulmamış, biz bütün dönek
siyasilerden kurtulmuş ve bugünkü AKP salgınını da yaşamıyor olurduk. Ayrıca
Devletçiliği ön Türklerden öğrenmiş olan USA’nın, kendisininkinden başka diğer
bütün Senatolara karşı olmasının nedeni ise, baş emperyalist olduğu içindir hiç
şüphesiz. Ki bunu da asla unutmamalıyız.
Serendip
Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal03.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder