Blog Arşivi

18 Aralık 2024 Çarşamba

İLÇESİZLİĞİN RANT PARADOKSU..

 


 

                                                                                             15.11.2024

 

         “Ne mutlu yöneticilere ki, halk düşünmüyor.” -Adolf Hitler- Peki yöneticiler de düşünmediklerinde halimiz ne olacak? Ki bu soru, bugünkü halimizi ne kadar da kucaklıyor.

 

Arjantin’de Tanrı’nın her gece Arjantinlilerin yol açtığı kirliliği temizlediğiyle ilgili bir söz vardır. Liderlerin güvendiği şey bu olsa gerek. Ama artık bu hiçbir işe yaramıyor. Her şey öyle hızlı gelişiyor ki, eylemsizlik en büyük hatadır. 10 bin yıllık yerleşik hayat deneyimi bizim bugün ne yaptığımızla ya da ne yapmadığımızla bağlantılı olarak çökecek ya da devam edecektir. İhtiyaç duyulan reform anti-kapitalist, anti-Amerikan ya da çok sıkı çevreci olmak zorunda değildir. Tek gereken şey, kısa vadeli planlardan uzun vadeli planlara geçiş yapmaktır. Kayıtsızlık ve aşırılıktan vazgeçip, ölçülü ve ihtiyatlı olmalıyız.

 

Sahip olduğumuz en büyük avantaj şudur: geçmiş toplumlara dair bildiklerimiz sayesinde o toplumların kaderinden kaçabiliriz. Onların nasıl ve niçin yanlışlar yaptıklarını biliyoruz. Homo Sapiens kendini, ne olduğunu biliyor: Bir Buz Çağı avcısı, zekâ yönünden evriminin yarısını tamamlamıştı, zekiydi ama akılcı davranması beklenemezdi. Şu anda Paskalya Adası sakinlerinin kayıtsızca kesmeyi ve yontmayı durdurmayı başarabilecekleri dönemdeyiz. Hâlâ son ağaçların tohumlarını farelerden uzak tutma şansımız var. Kaynakları paylaşmak, kirliliği yok etmek, temel sağlık sorunlarını çözüp doğum kontrolü uygulamak, ekonomik sınırları doğal sınırlara oturtmak için gerekli aletlere ve araçlara sahibiz. Eğer elimizde imkân varken bunları yapmazsak, durum daha da kötüleştiğinde elimizden hiçbir şey gelmeyecek. Kaderimiz avuçlarımızın içinde. Bu yeni yüzyıl, geçmişteki tüm karanlık çağları dahi geride bırakacak bir kaos ve yıkım çağına dönüşmeden çok ileri gidemeyecek. Geleceği kurtarmak için bugün son şansımızdır. (İlerlememin Kısa Tarihi- Ronald Wright s.92)

 

 

 

İşte Dünyamızın tam da bugünlere geldiği bir dönemde, biz hala Erdoğan ve Tapınak Don Kişot’larıyla anlamsız ve ezoterik bir uğraş veriyor ve Devletsizliğimizle de acaba avunuyor muyuz yoksa? Artık iyice anlaşılmıştır ki, aslında Erdoğan’ı en fazla gaza getirenler, doymak bilmez ve Sultanlığın devamını arzu eden danışmanlarıdır, ülkenin berbat durumunun da faturasını ödemek zorunda olanlar, aslında bütün faturayı Erdoğan’a ödetmeye kararlı oldukları için de sadece bunun hesabını yapmaktadırlar. Tabii Erdoğan bu durumu ne kadar ciddiye alıyordur acaba, bu ise tamamen kendisini bağlar. Zira bütün çevresi kendisine ittifak haline gelmiş ve kendisini aslında severek koruyacak tek bir adamı hatta bir yakını bile olmayan bir sevilme özürlü, nasıl bu noktaya gelmiştir. Lütfen bu asal sorunun cevabını da siz verin dostlar.

 

 Çünkü Erdoğan’ı başarıya endeksleyenler, aslında en büyük başarısızlığa da imza atmış olanlardır. Çünkü kendi Cumhuriyet ilkelerine, çevresine, doğasına ve şerefli tarihine bu kadar zarar veren, hangi başarıya eşitlenebilir ki? Zira kendi geleceğini de başarısızlığa mahkûm etmiş böylesi bireyin geleceği, sadece yok oluştur. İşte bunu da iyi bilen ittifak çevresi o bireyi sonuna kadar de kendi menfaatleri için kullanacak yani sömürecektir. İyide peki, sonunda ülkemizi ne veya kim kurtaracaktır. Şimdi bütün mağdur vatandaşların salt bu konuya odaklanması gerekmektedir artık.

 

Yoksa başka bir çözümünüz varsa lütfen söyleyin elbette sizi de dinleriz. Bir de Ahmet Özer’in İlçesinde ihlallerle yarattığınız gökdelenlerdeki kat sahiplerini, binaları zelzeleden yerle bir olunca, bundan sonra da aynı ihlalleri Kayyum zoruyla planladığınız İlçelerde bir de taşınmaz tapu sahibi yapmayı nasıl hesaplıyorsunuz? Hırsızlığı kayyumlara havale ettiğinize göre; acaba bunlara hangi tapuları nereden, kimlerden çalıp vermeyi düşünüyorsunuz? Yoksa diğer tapularına el koyduklarınızı, tekrar mı yoklamayı düşünüyorsunuz? 

 

Dolayısıyla böyle üstü çizilmiş bir İktidarın ne sorunları ne de soruları tükeniyor. Böylelikle başka düşünce de bırakmıyorsunuz vatandaşlarınıza. Peki bundan bizim ülkemizin kazancı ne, bir zahmet bunu da söyleseniz bari. Dolayısıyla sorundan soruna fırlattığınız mevcudiyetinizin sonunda kendi kafanızı da yiyeceğini önleyebilmek için, acaba toplu Pasaport mu çıkartmayı düşünüyorsunuz? Hoş, yeşil pasaportları bile sınırlarda, gerekmiyorsa açıp bakan yok bugünlerde, hani bilesiniz.

 

Peki bu kadar kara para borçlarınızla sizi hangi ülkenin kabul edeceğini düşünebiliyorsunuz acaba? Vs. vb. dolayısıyla da sorular tükenmiyor, hele böyle bir İktidar söz konusu oluyorsa. Yalnız tek taraflı olmaz, soruları cevaplayacak hem de muhatabını ikna edebilecek akıllı başlara da ihtiyaç vardır. Ne var ki onları göremiyoruz etrafta. Sadece gözüken, kaybettikleri belediyelerde son seçimlerde enorm rant kaybına uğrayan AKP’nin telaşla, bazı kaybettiği ilçelere Kayyum atayarak, o ilçeleri acele rant paradoksuna dönüştürmesi, demek ki akıllarınca o ilçelerde eskiden olduğu gibi yine gasp işlerine devam edebileceklerini düşündüklerini gösteriyor.

 

 Çünkü artık kendileri için denizin bittiğinin onlarda farkındadırlar. Ülkenin başına açtıkları bu ağır vefasızlıktan kurtulmak ise artık kendisini ülkenin paradoksu haline getirmiş bir İktidarın asla elinde değildir. Ellerini sıkarken bile başlarını dik tutamayan ve ‘artık buraya kadar’ mesajları verenlerin üstüne, daha fazla da ayrıntıya girmeye bilmem gerek var mı? Ve tek amaçlarının, bir anayasal uzlaşma ile Erdoğan’ı bir dönem daha seçme gayreti içinde olanların masallarıyla, artık avunacak kaldı mı bu ülkede.

 

Bu arada klasik bir Amerikan tipi seçim komedisi daha beklendiği gibi sona erdi. Şimdi, yeni komedyenin sahne ritüellerini seyretme zamanıdır artık. Size hayırlı izlemeler, Sayın izleyiciler. Bana göre Trump’ın verdiği mesajlara bakıldığında daha şimdiden düşünmeye başladığı anlaşılıyor. Çünkü Dünya sulhunu sağlayabilmek için önce ve başta kendi ülkesi olmak üzere, diğer bütün köprübaşı ülkelerinin içsel kokuşmuşluklarını düzeltme sorununu anımsaması gerekmektedir. Yarım kalan ve hayli tartışmalı geçen ilk tecrübesinden öğrendiklerini, ne kadar yapıp yapamayacağını nasıl olsa yakın günler gösterecektir.

 

Ne var ki herkes kazara masadan kalkarsa, dananın kuyruğu işte o zaman kopacaktır. Ki şayet gerekiyorsa yeni bir Dünya harbini kimse önleyemez. Kürt sorunu diye sürekli üfürülen, AB&D emperyalistlerinin, aslında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı özgürlüklerini yok edecekleri Kürt vatandaşlarımızdan, yeni bir sömürge federasyonu yaratarak, bunu da Türkiye’mizin üstünden bütün Dünyaya yedirecekleri bir entrikadır. Bilmem hala anlaşılmadı mı, yoksa hala itiraz mı var? O halde kim, neyi, neden kurcalıyor? Bu da mı anlaşılır değil?

 

Esasen Türkiye’mizde başta tarihi hastahaneler olmak üzere her şeyin, kapatılmakta olduğuna bakınca da Cumhuriyet tarihinin silinmekte olduğu kendiliğinden anlaşılmıyor mu? Bu arada BJK ile Hapoel arasında yapılması gereken maçın güvenlik saçmasıyla yurt dışında yapılmasını isteyenlere, takımlarının Hollanda da hem yenilip hem de sopa yedikleri anımsatılmalıdır. Oysa ilk günlerinden itibaren uygarlığın olmazsa olmazı olan insan özgürlüğünü, kölesiz imparatorluklarının her safhasında yaşatmış olan Türklerin ve yüce Atatürk’ün ülkesi Türkiye’de bu asla başlarına gelmez.

 

Zira Türklerin misafirine ve himaye edilmesi gerekenlere kılıç çektiği yalanını, Batı Latin tarihi bile asla yazamaz. Bunu yazamayacağı için de Türklerden hiç bahsetmemeyi yeğler. CHP de ki yeni Kurultay sesleri, bir seçim zaferi elinden manipülasyonla alınmış bir Parti Başkanı siyasetçinin, asla kabul edebileceği bir durum değildir. Hele de karşıtları, erekleri bitmiş hallerine rağmen hala emaneti teslim etmiyorlarsa, durum daha da tahammül edilemezdir. O halde CHP’de ki yeni Kurultay seslerini Kılıçdaroğlu’yla ilişkilendirenler lütfen bir de bu tarafıyla konuyu irdelesinler. Yalnız Kurultay ancak çoğunluğun talebiyle gerçekleşebilir, bu da hiç unutulmasın.

 

Şimdi şöyle, böyle yorumlarını bir tarafa bırakmak ve Parti bütünlüğünü zedelemeyi vakit kaybetmeden derhal terk edip, artık tamamen CHP Liderliği mihmandarlığında ve tek yumruk halinde tartışmasız, sadece önümüzdeki seçimlere odaklanılması gerekmektedir. Çünkü çalar saat şayet, 23 yıldır dinlediğimiz emperyalist vaatleri dinleyerek, bir yanlış adım daha atarsak, kenarında durduğumuz uçuruma yuvarlanmak üzere olduğumuz zamanı gösteriyor artık.

 

            Trump ’la yakın geleceğin bahçesinde bir gezintiye çıkarsak o bahçede bazı taşların ayaklarımıza dolandığını derhal fark ederiz. Nedir bu taşlar, önce kurucu G. Washington’dan alınan hürriyetçi, demokratik Cumhuriyetçi geleneğin, Neoliberaller, Siyonist emperyalistler eliyle bugün başta USA ile birlikte Dünya huzurunu da bozar hale getirilmiş olması, sonra Türkiye’mizi de içine alan bir görüşün, monark eliyle yüce Atatürk’ün ‘yurtta barış Dünyada barış’ ilkesinden, aynı karanlık kafalar eliyle koparılması düşüncesizliğiyle, Batı ve Doğu içinde böylesi birleştirici bir köprübaşında yaşanacak bir kaosun, Dünya sulhunu da tehdit edeceği, bu taşların en büyüklerini oluşturuyor aslında.

 

O halde Trump kendi ülkesinde milli cumhuriyetçi ve halkçı USA’nın kaybetmiş olduğu kimliği yeniden oluşturmaya çalışırken, başta Türkiye olmak üzere diğer Ortadoğu ülkelerinde de Tiran Liderliklerinin oluşmamasına ve Netanyahu insan kasaplığının bitirilmesine, Dünya sulhu adına azami itina gösterilmesini düşünmek zorundadır. Ve 3’cü Dünya Devletlerinde çoğunluk tarafından kabul gören demokratik, halkçı, laik ve adil seçimlerin yapılabilmesinin olmazsa olmaz olduğunu, halkına seçilirken verdiği ‘savaşları bitireceğim’ sözünün arkasında durmasını gerektirdiğini, hele de Senato ekseriyetini kazanmış bir Cumhuriyetçi olarak aynı mealde anlaması ve de kabul etmiş olması gerekmektedir. İnanıyorum ki USA’ da Atatürk’ün 10 Kasım anı gününü bütün vatandaşların ayakta anması, herhalde bizden bile fazla ilgiyle izlenmiştir.

 

Türk insanı değer bilir. Öyle olduğu için de Atatürk, ölümünden 86 yıl sonra bile hala Dünyanın en büyük Lideri değil midir? Öyle bir evrim dönemindeyiz ki artık, hala Tiran özlemi çekenler varsa şayet, o metafizik çöplükte kalmış, eskimiş kafalarına soksunlar ki, yarı insan yarı robot bir bilim kurgu yaratığı o da kısa bir süreliğine ancak, özlemlerini giderebilir gelecekte belki. Sonrası ise muhtemelen yeni dünyalılarla tanışmaktır ve onların içinde Tiran, miran yaşayamayacaktır artık. Dikkat edin de etki ajanlığı zırvası yasallaşmasın. Çünkü İktidar masasından birisine “hava nasıl” diye sorsa, yetki ajanı diye yaftalanacaktır insan.

 

Aynı paralelde ise Sinan Ateş gibi akademisyen, Partili bir eski şube Başkanlarının gözlerinin önünde telef edilmesi, bir Parti Liderini artık Lider makamında bırakmaz, bilakis zan altında bırakır. O halde Bahçeli, milliyetçi Liderlik safsatalarını bir kenara bırakarak ve egosu yolunda kurduğu Cumhur ittifakıyla, kendi eliyle bitirdiği milliyetçiliğini de göz ardı etmeyerek, artık çekilmesi gerekmektedir ki, hiç olmazsa ardından bazı adını ananlar da kalabilsin. Son Esenyurt olayları, monarşik Devlet eliyle yapılan soygunun son bir çığlığıdır. İşte hala böyle bir İktidarın yolunda yürüyenlerle, asla milliyetçilik üzerine konuşulamaz bile.

 

                        Artık sonum geldi nazeninim

                                                           bilesin

                        Ettiğimi buldum sonunda

Şimdi gülesin…

 

Nazenin: Türkiye’mizi betimliyor…

                                                                                              Serendip Altındal

Özünüz Birliktir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal03.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YALANLAR ÖLÜMLÜDÜR..

                                                                                                        15.12.2024                  ...