Artık plansız Bedeviler kampına resmen giriş yapmış
haleti içindeki bir AKP İktidarından, bundan sonra ne olur? Bu soruya da cevap güncelimizin
ışığında, önce İktidarı biter demek olurdu elbet. Lakin nasıl biter? 2023 yılı
Erdoğan fantezilerinin hüsrana dönüştüğü bu günlerde, önce İktidarlarını,
arkalarından lanetlenmemek için nasıl bırakmaları gerektiğinin hesabının yapılması
gerektiğini de çok etraflı düşünmek zorundadırlar. Çünkü Dünyanın en itici, yüz
karası istatistiklerinde liste başlarında yer alma başarılarını yakaladıklarına
göre, geriden başarılıdırlar da kendilerine göre.
Yalnız bizi ilk önce ilgilendirmesi gereken, bu
acılı grafiklerin en acısı olarak, Türkiye’de uyuşturucunun artık 10 yaşındaki
sübyanlarımızın bile erişim alanına düşürüldüğü ve Türkiye’nin Dünya uyuşturucu
grafiğinde, İktidarın kara para trafiğinin yaratıcısı olma başarısıyla, bugün maalesef
liste başı olduğudur. Hala ülkesini, uluslararası uyuşturucu Mafyalarının ortak
pazarı yapmış böyle bir İktidara rey verilirse, bunu yapanların kimler
olabileceğine de empati oluşturunca, böylelerine artık vatandaş diyebilir
misiniz? Çünkü yetişmekte olan yavrularımızın bile insanlıklarını bitirenlere
destek çıkanların, Türkiye vatandaşları olmadığı ve olamayacağı o kadar açıktır
ki. Mesela aşağıdaki, normal insandan bomba yaratan Metamfetamin Narkotik Büro raporu,
vahim durumu esasen ortaya koymaktadır.
Şimdi hal bu ise aslında Soylunun, Erdoğan’ın yeni üslubuna
aşırı zarar vermekte olduğu için, Mahir Ünal gibi acele tasfiye edilmesi, Erdoğan’ın
seçimler için oluşturmaya çalıştığı çakma Cumhuriyetçi imajı için elzem hale
gelmiştir. Yalnız bu yeni imaj meselesinde unuttuğu veya yanlış yorumladığı ise
Türkiye’nin resesyona değil; ama sayelerinde bir depresyona girdiğinin kesin
olduğudur. Çünkü Resesyon ancak doğru idare edilen kalkınmış ülkeler (dış güçler)
için gerçek anlamını taşır.
Kılıçdaroğlu’nun USA dan sonra AB Devletlerini
ziyareti, Atatürk Cumhuriyetinin Doğu ve Batı Devletleri arasında yeniden sağlam
bir köprü olmasında, jeopolitik avantajlarına ve Atatürk Türkiye’sine yakışan
bir doğru yol projesidir. İlk önce de komşularla saldırmazlık ve ekonomik mübadeleler
bağlamında yapılacak antlaşmalarla yola devam edileceği açıktır. Sonrasında da
ülkemizi; iki cepheyi bir Dünya barışında buluşturmak üzere evrensel bir
sorumluluk ve milli bağımsızlıkla yeniden kalkınmış ülkeler safına çıkarmak
olacaktır.
Ne var ki ilahi güçlerin yardımından önce, engel
olabilecek bütün sivri dikenlerin budanarak bu yolun açılması bağlamında, Dünyevi
insan gücü olan milletinin, Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının arkasında durmasının,
yeni İktidar bileşkesinin ve beraberindeki evrensel Dünya sulhu için asla yadsınamaz
bir ihtiyaç olduğudur. Çünkü bu yolun 6 okuyla, kalkınma hedefleri olan Dünya Devletlerinin,
derhal bağrına basacağı yeni bir Atatürk yolu olacağı da asla unutulmamalıdır.
Ayrıca Devlet yönetimi bir yap boz oyunu değildir.
Daha önce bütün planlamaların ve nihayetinde gerekli bütün kamu, tarım, bilimsel
sanayi, iç/dış ticaret, çevre ve milli habitat yatırımlarının milleti ezmeden, altından
kalkılabileceği bir ortama getirilmesi zorunlu olan bir siyasi işlemler bütünüdür.
Böyle olunca, Türkiye’mizin bugün yere atılmış ve ayaklar altında ezilmekte
olan ekonomik resmine bakılınca da Kılıçdaroğlu’nun milletine söz verdiği gibi
yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve dış ilişkiler bağlamında yapılacak ortak
çalışmaların programını, milletine açıklayacağı Kasım 2022 sonu beklenmelidir.
Karınca ile Ağustos böceği ilişkisi bizde şöyle bir
algı daha uyandırıyor; karınca bitmek bilmeyen Ağustos marşlarını dinlerken aşka
gelip daha fazla çalışarak, kışlık gıda stoklarını fazlalaştırıyor. Bu da bizim
başarısız AKP İktidarıyla düştüğümüz çukurun içinden çıkılması için gereken
azim ve kararlılığımızı sağlayan, bir can suyu etkisi sağlıyor aslında. Yani
AKP ifrazatı, biriken pislikten kurtulmak için gerekli olacak enerjiyi veriyor
Millete işin gerçeğinde.
Öyle ya çevreyi temizlemek üzere önce çöplerin
atılmış olması gerekmez mi? Hele de 20 yıldır biriken pisliğin temizlenmesi içinse,
vakit çoktan gelmiştir artık. Lakin insan denen şeytan/tanrı, dünyevi olan her
şeyi yaratmaya ve yok etmeye muktedir olan tek yaratıktır. Ne var ki bazı
insanlar, kendilerini olduklarından fazla önemserler. İşte insanoğlunun en
büyük problemi de budur aslında. Bu bağlamda da ortak ve birlikte, karar vermek
insanlığın devamı için de vazgeçilmez olandır.
Yandaş pozundaki ve istenen kurgulu kararlara imza
atan bazı Hâkim ve Savcılar, asla unutmasınlar ki şerefli görevlerinin temsilcisi
olarak kalabilmeleri için, çakma kararları uygulayarak hak yolundan ayrılmamalıdırlar.
Aksi halde, İktidar değişikliğinde meslek şereflerini kaybederek devriklerle birlikte
yok olacaklardır. Ayrıca muhalefetin bazı isimlerine de sormak gerekirse;
cübbeliler, takkeliler vs. gibi bazı devrini çoktan yitirmiş birtakım
insancıkları, nasıl ciddiye alıp onlara laf yetiştirmeye kalkarlar ki anlaşılır
gibi değildir.
Osmanlının kuruttuğu vatan toprağını yeniden
yeşerten yüce Atatürk’ü, 10 Kasım’da yeşerttiği toprağa, her yıl olduğu gibi
yine rahmetlerle ektik. Ki yeni seneye tekrar yeşersin diye. Anıt Kabir veya
içinde uyuduğu lahit mezarı ise bu durumu sadece sembolize ediyor. Yüce
Rahmetli de bir hibrit araç gibi kendi enerjisini üreterek, yoluna devam
ediyor. Esasen bu özelliği ile de bütün Dünya liderlerinden ne kadar farklı ve
erişilmez olduğunu her sene bir kere daha arşivliyor. Ve birileri, 84 yılın
sonunda da gözü yaşlı milletinin önünde, sap(!) gibi onu anmaya devam etmek mecburiyetinde
kalıyorlar. Ne ki özellikle Osmanlı tarihi dizilerinin arka arkaya yapıldığı
ülkemizde, esasımız olan ve bizi biz yapan İstiklal dönemini, NUTUK doğruluğunda
bütün açılarıyla ortaya koyan ve gençlerimize Atatürk’le yaşadığımız İstiklal
tarihini öğretecek olan bir dizinin eksikliğini maalesef yaşamaya devam
ediyoruz.
Ahmakça ve çocuksu bile olamayan bir gerekçeyle
açılan İmamoğlu davası, aslında yargı Hakiminin kendi davasıydı, çünkü hiçbir tarafsız
Hâkim böyle bir davayı kabul dahi etmezdi. Ve bu davada hem kendini hem de çoğunluğun
seçtiği bir davalıyı aklamak durumunda olduğunu, muhtemelen düşününce de davayı
ileri bir tarihe ertelemek için gerekçeli bir karar verilmeliydi. Bu düşüncemi
dava gününden önce eşime de söylemiştim.
Yalnız beraat kararı verilemeyecekse, nihai karar
verme gününün seçim sonuna kadar tehir edilmesi, bu ikili davanın aslında
lehine olacaktır, vurgusunu da yapmak zorundayım. Aynı bağlamda Türkiye’de
yargının bu kadar bozulup tamamen İktidarın kontrolü altına alınması, aslında
yarın İktidar olacak muhalefete, bugünkü İktidarı anayasayı revize etmeden önce,
tamamen kendi paket yasalarına uyularak zahmetsizce elimine etmesinin de hakkını
veriyor.
Şaşkın bir Suriye uyruklu Beyoğlu bombacısı, seçimlere
kadar daha birçok olaya alet olacaklarını da ortaya koyarak; ülkemizdeki
yabancıların yayılmasına ve bağlamında radikal bir yabancı düşmanlığına dönüşmesine
yol açılmaması için, bir an önce yasayla müdahil olunmasını artık zorunla hale
getirmiştir. Çünkü bu mesele önce ve doğrudan milli bekamızı ilgilendirdiğinden;
aksi halde İktidarın seçimlerden önce değişecek olması da muhtemelen yadsınamayacaktır.
14 Kasım günü altılı masanın 8. olağan randevu sonuçları,
en başından itibaren verilen beyanların, vaatlerin ve tüm siyasi ilkelerin daha
da pekiştirilerek imzalandığı bir ortaklığın teyidi olmaktan öte bir siyasi geleceğin,
görüş ve inanç birlikteliğiyle çok daha sağlam temeller üstüne oturtulduğunu,
bütün dost ve düşmanlara karşı tavizsiz teyit eden ve umut veren bir kararlılığın
son göstergesi oldu. Ve aynı bağlamda Kılıçdaroğlu’nun daha önce, Kasım sonunu
bekleyin diyerek bütün kararların kamuya açıklanacağı, ki buna muhtemelen yeni
Hükümet taslağı ve Cumhurbaşkanı adaylığı da dahil olmak üzere; bir kere daha anlaşılmış
oldu…
Serendip Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder