Amerika ziyaretinde, maaşlı trollerin çeşitli
fantezilerle yaylım ateşine tuttuğu Kılıçdaroğlu; daha önceden tasarladığı plan
yürüyüşünden asla taviz vermediği gibi, bir sürü akıldışı çakma trol
dolduruşlarının da altında kalmadı. İran da yürütülen dayanışma ile başlayan
protesto, yeni bir devrime doğru yol alırken, bundan sonra artık çağ ötesini Dünya
genelinde kesin yok etmeye kararlı olan karşı duruşların, devrimci sol cenah
tarafında olduğu ve olacağı da asla dikkatli gözlerden kaçmıyor. Ki her ne
kadar emperyalist tohumları; acımasızca ve insan hakları yasalarını çiğneyerek bu
olmazsa olmaz evrensel yürüyüşe karşı çeşitli engeller koymaya çalışıyor
olsalar da.
Bu
arada sağlık durumlarından ötürü acınası pozlar vermeye başlayan Biden aslında
vatandaşlarına hiç endişe vermiyor anlaşılan ki üzerinde hiçbir revizyon emaresi
görülmüyor. Çünkü memleketi USA olduğu için oluşacak yeni dünya resmine göre de
hazırlanmakta olan bir veya birden fazla yedeği, çoktan sıraya konmuştur diye
düşünüyor insan. Yalnız yine de biliniyor ki ılımlı veya radikal olsun bütün bu
yedekler geçici de olsa, yine varsılları olan Siyonist Dolarizasyonu temsil
ediyorlar diyebiliriz. Yoksa biz yanılıyoruz da bundan sonra artık onlar da vazgeçilmezleri
olacak, yeni bir sosyalizasyona mı hazırlanıyorlar acaba? Aksi halde bir
nükleer savaş, önce USA’nın sonunu getirir. Çünkü sadece Rusya’yla iş bitmiyor,
o kadar çok nükleere sahip düşmanı var ki USA’nın.
Çünkü
neresinden bakılsa; iş, aş, emeklilik, sağlık, konuk, enerji, eğitim, toplam
gelire ortaklık vs ve onlarsız olmaz bütün yaşam koşullarına her zamankinden
fazla ihtiyaç, sadece bizim için değil; ama bütün Dünya da bağımsız ulusların
ideali olmuştur artık. Çünkü bizimle birlikte bütün problemli ülkelerde, hemen
hemen aynı siyasal hezimetler vardır. Ve maalesef bu oligarşik hezimetler Dünyanın
en az %70 ’i için aynen devam ediyor ve acilen de kendi Devrimlerini
bekliyorlar. Emperyalist dünyası hala bir İslam Türkiye’sini kurguluyorsa, hiç
unutmamalıdır ki bu yüzyılda artık olmaması geren bir maden kazasının halen
kader olarak yorumlandığı bir devrimci-Müslümanlar(!) ülkesinde, bundan sonra tasavvurlarına
uyan bir Müslüman bile bulamayacaklardır. Çünkü eski kader de artık kendi devrimini
geçirdiğinden, aynı algıda olanların hepsinin sonu gelmiştir bizatihi olarak.
Son
Çelebice, ‘çocuk yapın’ meselesinde de olduğu gibi, bırakın kimleri kast
ettiğini veya etmediğini; ama kadın, erkek Türkiye’nin genelinin tepkisini
aldığına bakınca, Erdoğan’ın her ağzını açtığında kendisini ve temsil
ettiklerini daha da batırdığını görmek için ulema olmak da gerekmiyor. Öyleyse
halen fırsatı olan diğer Parti üyelerinin ve tüm yandaşlarının, kendisiyle
bütün ilişkilerini keserek, arınmak ve normal çevreye ayak basmak üzere fazla
da vakitlerinin kalmadığı kendiliğinden anlaşılıyor. O halde gerisini de Çelebi
gibilerin düşünmesi gerekiyor artık. Yani sakın akla anahtar uydurmaya kalkmasınlar.
Kaldır,
indir (veya paldır, küldür) getirilen sansür yasası, seçmenlerine ‘biz olmazsak
bütün haklarınızı kaybedersiniz’ diyen Erdoğan’ın, henüz daha İktidardayken bile
muhalefetsiz seçim yapmak gibi büyük bir hak ihlali yaptıkları baz alınırsa,
ezkaza yeniden İktidar olduklarında kim bilir daha ne ihlaller yapacaklarının
da göstergesi olmuyor mu? Hele de bu durumda, bilhassa da mütedeyyin hanımlarımızın
baş örtülerini, gelin örtünmeyi yasallaştırarak herkesin kendi iradesine bırakalım
ve bu sorun da yasal olarak ortadan kalkmış olsun diyen Kılıçdaroğlu’nun bu
teklifi, özellikle de mevcut İktidar tarafından nasıl yadsınabilir? Bir de bu
paradoksa empati oluşturun lütfen.
Çelebi’nin
rozetini bile takarken, bizim Türkmen Kürtlerimize atıfta bulunarak çok çocuk
yapıyorlar demesi, Kürtleri istenmeyen yabancılar sınıfına yazarken, Türkiye’den
emperyalist temayüller doğrultusunda, aslında onları ayrışmaya zorlaması, nasıl
ve neyle açıklanabilir. Hiçbir halükârda Türkiye’den ayrılarak vatandaşlık
haklarını da kaybetmek istemeyen bizim Kürt Türkmenlerimiz, şayet bu dolmuşa
binerlerse neler kaybedecek ve nasıl sömürülecek olduklarını herkesten çok daha
iyi bilmektedirler. Çünkü emperyalistin kendilerini anavatanlarından, neden
ayırmak zorunda olduğu düşüncesi bile esasen çoktan karabasanları olmuştur. Hiç
kuşkunuz olmasın. Sorun isterseniz eski ve akil olanlarına.
Mahir
Ünal denen birisi çıktı, akıl dağarcığı yettiği kadar toplayabildiği zırvayı ortaya
saçtı kaldı. Atatürk uygarlık tarihinin de ilk alfabesi olan ve ön Türk mezarlarına,
anıtlarına yazılan runik Türkçe tamgaları, bugünse Latin alfabesi denen sistemi,
Arapça-Farsça-Osmanlıca menşeli ne idüğü belirsiz bir dili değiştirip kendi
özeğine evirerek yeniden matematik dili ve dünya dillerinin en bilimseli, iletişimcesi
olan Türkçeye ve o zamana kadar da yok sayılan eğitimi, yine milletin malı yaparak
değiştirince, günah keçisi ilan edildi. İlk ahidin bile runik Türkçe alfabeyle
yazıldığı bir Dünya da böyle bir Mahir palavrası, Atatürk dahil işin aslını bilen
herkesin umurundaydı sanki. Oysa bir Türk İmparatorluğu olan Osmanlı dahi
akıllı ve ahde vefa sahibi olup, runik Türkçe alfabeyi milletine eğitim dili
yapmalıydı. Ki bugün Türkiye Cumhuriyeti tartışmasız, çok daha güçlü tek Devlet
olabilsindi.
Çünkü dil Devleti yapan ulusundur ve ulusu olmayan
Devlet yoktur. Şayet Osmanlıdan sonra bile Türklerin Cumhuriyetine sahipsek, bu
Atatürk ve onun Türklerinin özelliğindendir. Mahir Ünal gibi adamların anaları
ve babaları da Cumhuriyet sayesinde adam evladı sayılıp Türk kimliklerini kazanarak,
çocuklarını da kendi bağımsız vatanlarında okutup adam yapınca, hepsi birlikte şimdi
memleketlerine ihanet mi etmiş oldular? Bu arada hala başörtüsünün tahlil
edildiği çağ gerisi güncelimizde, kucaklar dolusu kutlamaları hak eden ve aynı Cumhuriyetin
çağdaş ürünü olan Şennur Demir adlı amazon kızımız, bu sene kadınlar Dünya Boks
Şampiyonu olarak alnımızı ringlere yapıştırtmadı. Aynı bağlamda bir o kadar
kutlamayı da bunca yıl sonra Dünyanın en büyük barolarından birisi olan
İstanbul Barosunun ilk kadın Baro Başkanı olan Cumhuriyet kızımız Av. Filiz
Saraç’a yollayalım.
İktidarın
seçim politikası bağlamında para basarak yapacağı her türlü harcama ki buna ikiye
katlanacak maaş ödemeleri de dahildir; bilinmesi gereken, şayet İktidar yerinde
kazara kalsa bile asla altından kalkamayacağı bir iç ve dış borç yükünün de altında
kalacak olduğudur. Bu durumda enflasyon sarmalından kurtulmak mucize bile
olamaz. Bu kadar düşünce yoksunu olabileceklerini düşünmüyorsak; öyleyse seçimleri
kesinlikle kazanamayacaklarını da çok iyi bildikleri için, bu olağanüstü harcamaları,
yeni İktidarın başına çorap örmek için yapacaklardır diye düşünmemiz gerekecektir.
Belki de oluşacak kargaşa da yeniden İktidar olabileceklerini düşünmektedirler.
Lakin unuttukları veya da ancak yaşayarak öğrenecekleri, liyakat ve ahde vefa
sahibi, haram bilmeyen bir yeni İktidarın, kısa zamanda yine de nelere muktedir
olabileceğedir.
Hele
Bakan Bozdağ’ın ‘yaşama müdahaleyi suç yapan biziz’ sözleri, aslında o suçu da işleyerek
kendileriyle çelişki içine düşenlerin oynadığı bir vodvil değil midir bugün? Aynı
bağlamda Erdoğan’ın, sözde yerli olan otomobili ve en hayati parçaları dışarıdan
gelen bazı ordu araçlarının da yerli sanayi ürünü olduğunu takdim ettiği vizyonu
bileşkesinde, kendi paradokslarını da tavan yapmış olan bir İktidarın oynadığı seçim
oyunu, artık komik olmaktan da öte trajik olmuştur. Bunların ve aynı seriden diğerlerinin
üstüne, bütün milli Cumhuriyet kazanımlarımızın birer birer tasfiye edildiğini
de koyunca, AKP paradoksları kâbuslara dönüşüyor, bu da nefret olup milletin boğazını
sıkıyor.
İki gün önce Cumhuriyet karşıtı mesajlar veren bazı
AKP sözcüleri, coşkuyla kutlanan Cumhuriyet kutlamalarında, verdikleri kutlama
mesajlarıyla adeta kendileriyle çelişki içindeydiler. Bu da gösteriyordu ki
yeni kostüm ve maskeleriyle timsah gözyaşları döküp, seçimlere yeni bir kılıkta
hazırlanıyor gibiydiler. Peki sonuç nedir diye sorulursa; mevcut iktidarın, oturup
kalkıp aslında tek minnet duyması gereken husus, Türkiye’mizin bugün Atatürk’ün
Cumhuriyet ilkelerine sadık demokrat bir ülke olmasıdır. Yoksa bugünkü makûs durumda,
milletin tansiyonunu kendi kontrolü altında tutarak, çoktan galeyana gelmemesi imkânsız
olacaktı. Bağlamında da hiç unutmasınlar ki vatandaş sadece seçimleri bekliyor,
Bakın İran’daki durumlara, ne demek istediğim derhal anlaşılacaktır.
‘Sokaklar kasap dükkânına döndü’ diyerek örtünmeyen
kadınlara atıfta bulunan bir Mollaya da sormak lazım. Ulan sen yamyam mısın
diye. Düşünce yoksunu böyle bir kuru kafa, bütün aklı başında erkekleri yamyam
yerine koyarken, esasen o sınıfa ait olmayan kendisini de es geçiyor. Çünkü
aklı başında erkekler için kadın ancak okşanan, sevilen ve evlatlarına anne
olan bir eş, hazar ve seferde bir hayat yoldaşıdır. Ki bu ön Türklerden beri de
böyledir. Ve kendisi gibi olanlardan da ancak, kadınları kasap dükkânımdaki
etler gibi algılayan yamyamlar çıkar. Böylesinin ise ne söylediğini bilen mevkidaşları
tarafından, ölünce namazı bile kılınmaz.
Son sözümüzle de; ‘YÜCE MÜKTESEBAT BAYRAMINIZI, HER ZAMANKİ GİBİ YİNE
KUTLARKEN’ vatandaş günlüğümden özetle:
Keser
döner sapı döner
Bil
ki o ayrıştırdığın
Günü
gelince
Bak sana
neler eder…
Serendip
Altındal
Özün Kişiliğinin Aynasıdır
(Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder