Blog Arşivi

1 Kasım 2022 Salı

NORMAL OLAN..

            


            Amerika ziyaretinde, maaşlı trollerin çeşitli fantezilerle yaylım ateşine tuttuğu Kılıçdaroğlu; daha önceden tasarladığı plan yürüyüşünden asla taviz vermediği gibi, bir sürü akıldışı çakma trol dolduruşlarının da altında kalmadı. İran da yürütülen dayanışma ile başlayan protesto, yeni bir devrime doğru yol alırken, bundan sonra artık çağ ötesini Dünya genelinde kesin yok etmeye kararlı olan karşı duruşların, devrimci sol cenah tarafında olduğu ve olacağı da asla dikkatli gözlerden kaçmıyor. Ki her ne kadar emperyalist tohumları; acımasızca ve insan hakları yasalarını çiğneyerek bu olmazsa olmaz evrensel yürüyüşe karşı çeşitli engeller koymaya çalışıyor olsalar da.

 

            Bu arada sağlık durumlarından ötürü acınası pozlar vermeye başlayan Biden aslında vatandaşlarına hiç endişe vermiyor anlaşılan ki üzerinde hiçbir revizyon emaresi görülmüyor. Çünkü memleketi USA olduğu için oluşacak yeni dünya resmine göre de hazırlanmakta olan bir veya birden fazla yedeği, çoktan sıraya konmuştur diye düşünüyor insan. Yalnız yine de biliniyor ki ılımlı veya radikal olsun bütün bu yedekler geçici de olsa, yine varsılları olan Siyonist Dolarizasyonu temsil ediyorlar diyebiliriz. Yoksa biz yanılıyoruz da bundan sonra artık onlar da vazgeçilmezleri olacak, yeni bir sosyalizasyona mı hazırlanıyorlar acaba? Aksi halde bir nükleer savaş, önce USA’nın sonunu getirir. Çünkü sadece Rusya’yla iş bitmiyor, o kadar çok nükleere sahip düşmanı var ki USA’nın.

 

            Çünkü neresinden bakılsa; iş, aş, emeklilik, sağlık, konuk, enerji, eğitim, toplam gelire ortaklık vs ve onlarsız olmaz bütün yaşam koşullarına her zamankinden fazla ihtiyaç, sadece bizim için değil; ama bütün Dünya da bağımsız ulusların ideali olmuştur artık. Çünkü bizimle birlikte bütün problemli ülkelerde, hemen hemen aynı siyasal hezimetler vardır. Ve maalesef bu oligarşik hezimetler Dünyanın en az %70 ’i için aynen devam ediyor ve acilen de kendi Devrimlerini bekliyorlar. Emperyalist dünyası hala bir İslam Türkiye’sini kurguluyorsa, hiç unutmamalıdır ki bu yüzyılda artık olmaması geren bir maden kazasının halen kader olarak yorumlandığı bir devrimci-Müslümanlar(!) ülkesinde, bundan sonra tasavvurlarına uyan bir Müslüman bile bulamayacaklardır. Çünkü eski kader de artık kendi devrimini geçirdiğinden, aynı algıda olanların hepsinin sonu gelmiştir bizatihi olarak.

 

            Son Çelebice, ‘çocuk yapın’ meselesinde de olduğu gibi, bırakın kimleri kast ettiğini veya etmediğini; ama kadın, erkek Türkiye’nin genelinin tepkisini aldığına bakınca, Erdoğan’ın her ağzını açtığında kendisini ve temsil ettiklerini daha da batırdığını görmek için ulema olmak da gerekmiyor. Öyleyse halen fırsatı olan diğer Parti üyelerinin ve tüm yandaşlarının, kendisiyle bütün ilişkilerini keserek, arınmak ve normal çevreye ayak basmak üzere fazla da vakitlerinin kalmadığı kendiliğinden anlaşılıyor. O halde gerisini de Çelebi gibilerin düşünmesi gerekiyor artık. Yani sakın akla anahtar uydurmaya kalkmasınlar.

 

            Kaldır, indir (veya paldır, küldür) getirilen sansür yasası, seçmenlerine ‘biz olmazsak bütün haklarınızı kaybedersiniz’ diyen Erdoğan’ın, henüz daha İktidardayken bile muhalefetsiz seçim yapmak gibi büyük bir hak ihlali yaptıkları baz alınırsa, ezkaza yeniden İktidar olduklarında kim bilir daha ne ihlaller yapacaklarının da göstergesi olmuyor mu? Hele de bu durumda, bilhassa da mütedeyyin hanımlarımızın baş örtülerini, gelin örtünmeyi yasallaştırarak herkesin kendi iradesine bırakalım ve bu sorun da yasal olarak ortadan kalkmış olsun diyen Kılıçdaroğlu’nun bu teklifi, özellikle de mevcut İktidar tarafından nasıl yadsınabilir? Bir de bu paradoksa empati oluşturun lütfen.

 

            Çelebi’nin rozetini bile takarken, bizim Türkmen Kürtlerimize atıfta bulunarak çok çocuk yapıyorlar demesi, Kürtleri istenmeyen yabancılar sınıfına yazarken, Türkiye’den emperyalist temayüller doğrultusunda, aslında onları ayrışmaya zorlaması, nasıl ve neyle açıklanabilir. Hiçbir halükârda Türkiye’den ayrılarak vatandaşlık haklarını da kaybetmek istemeyen bizim Kürt Türkmenlerimiz, şayet bu dolmuşa binerlerse neler kaybedecek ve nasıl sömürülecek olduklarını herkesten çok daha iyi bilmektedirler. Çünkü emperyalistin kendilerini anavatanlarından, neden ayırmak zorunda olduğu düşüncesi bile esasen çoktan karabasanları olmuştur. Hiç kuşkunuz olmasın. Sorun isterseniz eski ve akil olanlarına.

 

            Mahir Ünal denen birisi çıktı, akıl dağarcığı yettiği kadar toplayabildiği zırvayı ortaya saçtı kaldı. Atatürk uygarlık tarihinin de ilk alfabesi olan ve ön Türk mezarlarına, anıtlarına yazılan runik Türkçe tamgaları, bugünse Latin alfabesi denen sistemi, Arapça-Farsça-Osmanlıca menşeli ne idüğü belirsiz bir dili değiştirip kendi özeğine evirerek yeniden matematik dili ve dünya dillerinin en bilimseli, iletişimcesi olan Türkçeye ve o zamana kadar da yok sayılan eğitimi, yine milletin malı yaparak değiştirince, günah keçisi ilan edildi. İlk ahidin bile runik Türkçe alfabeyle yazıldığı bir Dünya da böyle bir Mahir palavrası, Atatürk dahil işin aslını bilen herkesin umurundaydı sanki. Oysa bir Türk İmparatorluğu olan Osmanlı dahi akıllı ve ahde vefa sahibi olup, runik Türkçe alfabeyi milletine eğitim dili yapmalıydı. Ki bugün Türkiye Cumhuriyeti tartışmasız, çok daha güçlü tek Devlet olabilsindi.

 

Çünkü dil Devleti yapan ulusundur ve ulusu olmayan Devlet yoktur. Şayet Osmanlıdan sonra bile Türklerin Cumhuriyetine sahipsek, bu Atatürk ve onun Türklerinin özelliğindendir. Mahir Ünal gibi adamların anaları ve babaları da Cumhuriyet sayesinde adam evladı sayılıp Türk kimliklerini kazanarak, çocuklarını da kendi bağımsız vatanlarında okutup adam yapınca, hepsi birlikte şimdi memleketlerine ihanet mi etmiş oldular? Bu arada hala başörtüsünün tahlil edildiği çağ gerisi güncelimizde, kucaklar dolusu kutlamaları hak eden ve aynı Cumhuriyetin çağdaş ürünü olan Şennur Demir adlı amazon kızımız, bu sene kadınlar Dünya Boks Şampiyonu olarak alnımızı ringlere yapıştırtmadı. Aynı bağlamda bir o kadar kutlamayı da bunca yıl sonra Dünyanın en büyük barolarından birisi olan İstanbul Barosunun ilk kadın Baro Başkanı olan Cumhuriyet kızımız Av. Filiz Saraç’a yollayalım.

 

            İktidarın seçim politikası bağlamında para basarak yapacağı her türlü harcama ki buna ikiye katlanacak maaş ödemeleri de dahildir; bilinmesi gereken, şayet İktidar yerinde kazara kalsa bile asla altından kalkamayacağı bir iç ve dış borç yükünün de altında kalacak olduğudur. Bu durumda enflasyon sarmalından kurtulmak mucize bile olamaz. Bu kadar düşünce yoksunu olabileceklerini düşünmüyorsak; öyleyse seçimleri kesinlikle kazanamayacaklarını da çok iyi bildikleri için, bu olağanüstü harcamaları, yeni İktidarın başına çorap örmek için yapacaklardır diye düşünmemiz gerekecektir. Belki de oluşacak kargaşa da yeniden İktidar olabileceklerini düşünmektedirler. Lakin unuttukları veya da ancak yaşayarak öğrenecekleri, liyakat ve ahde vefa sahibi, haram bilmeyen bir yeni İktidarın, kısa zamanda yine de nelere muktedir olabileceğedir.  

 

            Hele Bakan Bozdağ’ın ‘yaşama müdahaleyi suç yapan biziz’ sözleri, aslında o suçu da işleyerek kendileriyle çelişki içine düşenlerin oynadığı bir vodvil değil midir bugün? Aynı bağlamda Erdoğan’ın, sözde yerli olan otomobili ve en hayati parçaları dışarıdan gelen bazı ordu araçlarının da yerli sanayi ürünü olduğunu takdim ettiği vizyonu bileşkesinde, kendi paradokslarını da tavan yapmış olan bir İktidarın oynadığı seçim oyunu, artık komik olmaktan da öte trajik olmuştur. Bunların ve aynı seriden diğerlerinin üstüne, bütün milli Cumhuriyet kazanımlarımızın birer birer tasfiye edildiğini de koyunca, AKP paradoksları kâbuslara dönüşüyor, bu da nefret olup milletin boğazını sıkıyor.

 

İki gün önce Cumhuriyet karşıtı mesajlar veren bazı AKP sözcüleri, coşkuyla kutlanan Cumhuriyet kutlamalarında, verdikleri kutlama mesajlarıyla adeta kendileriyle çelişki içindeydiler. Bu da gösteriyordu ki yeni kostüm ve maskeleriyle timsah gözyaşları döküp, seçimlere yeni bir kılıkta hazırlanıyor gibiydiler. Peki sonuç nedir diye sorulursa; mevcut iktidarın, oturup kalkıp aslında tek minnet duyması gereken husus, Türkiye’mizin bugün Atatürk’ün Cumhuriyet ilkelerine sadık demokrat bir ülke olmasıdır. Yoksa bugünkü makûs durumda, milletin tansiyonunu kendi kontrolü altında tutarak, çoktan galeyana gelmemesi imkânsız olacaktı. Bağlamında da hiç unutmasınlar ki vatandaş sadece seçimleri bekliyor, Bakın İran’daki durumlara, ne demek istediğim derhal anlaşılacaktır.

 

‘Sokaklar kasap dükkânına döndü’ diyerek örtünmeyen kadınlara atıfta bulunan bir Mollaya da sormak lazım. Ulan sen yamyam mısın diye. Düşünce yoksunu böyle bir kuru kafa, bütün aklı başında erkekleri yamyam yerine koyarken, esasen o sınıfa ait olmayan kendisini de es geçiyor. Çünkü aklı başında erkekler için kadın ancak okşanan, sevilen ve evlatlarına anne olan bir eş, hazar ve seferde bir hayat yoldaşıdır. Ki bu ön Türklerden beri de böyledir. Ve kendisi gibi olanlardan da ancak, kadınları kasap dükkânımdaki etler gibi algılayan yamyamlar çıkar. Böylesinin ise ne söylediğini bilen mevkidaşları tarafından, ölünce namazı bile kılınmaz.

 

            Son sözümüzle de; ‘YÜCE MÜKTESEBAT BAYRAMINIZI, HER ZAMANKİ GİBİ YİNE KUTLARKEN’ vatandaş günlüğümden özetle:

 

                        Keser döner sapı döner

                        Bil ki o ayrıştırdığın

                        Günü gelince

Bak sana neler eder…

 

                                                Serendip Altındal

Özün Kişiliğindir...

Özün Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)

serendipaltindal02.blogspot.com

serendipaltindal94@gmail.com

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YALANLAR ÖLÜMLÜDÜR..

                                                                                                        15.12.2024                  ...