Atatürk’ün İstiklal
savaşına bile başlarken başvurduğu tek kaynak, aslında muhteşem Türk tarihiydi.
İşte Atatürk emsalsiz var olma savaşımızı; bütün başarılarının arkasındaki bu en
büyük referansa dayanarak kazanmıştı. İşte aynı referansa dayanmayan AK Partisini,
bu nedenle iktidara taşıyanlar, şimdi aynı nedenle tarihin çöplüğüne
taşınmasının da mimarı olmuşlardır. Ve bu arada ‘ben gidersem Devlet çöker’
diyen Erdoğan ve bilhassa beraberindeki, bizden sonra tufan deme mantıksızlığı
ve tükenmez ihtirasları beyinlerini çürütmüş öngörü yoksunlarına; Devlet
milletiyle beraber aslında huzurla nefes almaya, görün ki nasıl başlayacaktır
demek gerekiyor şimdi.
20 yılın AKP yaftalı ve
ülkemizi Dünya yoksullar listesinin tepebaşı yapan emperyalist tasallutunun, binlerce
yılların Türk milletini defalarca tekrarlanan, ancak yine her Haçlı seferinden
önce olduğu gibi daha da bütünleştirdiği ortadayken, altılı masa paradigmalı
bileşkeye de el atarak, seçim sonunda da aynı tasallutu devam ettirmeye kararlı
olanların önleri kesilmeli, ayrıca yandaş sanılan bazı kara maskelilerin
elleri, ters algıyla bile de olsa asla sıkılmamalı, yolları ayrılmalıdır. Kurucu
ilk Partinin de lideri olarak haklı Cumhurbaşkanlığı forsunun, mevcut
yeterlilik, erdem ve ahde vefa nedeniyle de ancak Kılıçdaroğlu’na yakışır olacağını
bilmem anımsatmaya da gerek var mı?
Ebediyete giden yolda
türlü hesaplar yapan uluslar, her şeyden önce Türk tarihini en geçerli
kaynaklarından okuyarak ve gerçeklerle yüzleşerek bu muhteşem tarihten daha birçok
şeyler öğrenmek zorundadırlar. Bu gerçeği tekrar tekrar anımsatmamın asıl
nedeni; emperyalist amaçlarla tarihimizde defalarca denenen ve müstevilerle
yine bölünme noktasına getirilmek istenen ülkemizi, tam da silkinerek vatan
dediğimiz ve hepimizi sırtlayan küheylanın dizginlerini şimdi yeniden elimize
almamız ve onu 20 yıldır milli özümüzden ayırılmış olan rotasından, vazgeçilemez
kutsal yolumuza tekrar döndürmemiz gerekiyor. Ne var ki çeşitli safsatalar, boş
konuşmalar, tutarsız hezeyanlar ve ben merkezli tek adam megalo dürtüsüyle, üst
üste yapılan algı operasyonlarıyla, mecburiyetimiz olan kutsal rotamızdan
ayrılmamız isteniyor. Ve bir de bunların üstüne, satılmış merkeziyetçiliği
kendi kanına enjekte etmiş olan tek adamın, artık kendisini de aşmış olan ihtirasını
da ilave etmemiz gerekiyor şüphesiz.
Türkiye Cumhuriyeti gibi
örneği olmayan bir kutsal Devletin, bugün içine düşürülmeye dört koldan
çalışılan durumu ise artık Partiler ve seçimler ötesidir. Klasik metafizik
mantığıyla işinize geleni seçin demekle Türkiye fenomeni, ebede intikal edemez,
ancak tarih arşivinin metafor bataklığına düşer. O halde öngörülü ve erdemli
olarak, Atatürk bileşkesinde, eskisinden çok daha inançlı, öz güvenli ve
idealist olarak yolumuza devam etmek zorunda olduğumuzu seçimlerden önce, artık
kendimize tek hedef kılmış olmamız gerekiyor. Bu nedenle de önce, lideri kim ve
ne olursa olsun ucube tek adam oligarşisinden kurtulmanın ilk şartımız olduğu
gerçeğini de kişiselleştirmeliyiz. Ve ayrıca değil 20 yıllık, 20 günlük bile
olsa, seçimlerden önce neyi ve kimleri seçmemizin şart olduğuna, kimseden
icazet almadan artık kendi vicdanlı ve adil aklımızla karar vermeli ve sandığa da
bu inanç ve imanla gitmeliyiz.
Şahsım Başkanın, Soyluyu görevlendirerek,
korkulu rüyası olan İmamoğlu’nu saf dışı bıraktırma manipülasyonuyla,
İstanbul’u hem de aynı seçimde iki defa kaybetmiş olmanın Türkiye’yi de
kaybedeceği sendromundan da kurtulacağı sanrısı, şayet seçimleri Nisandan önceye
aldırmayı da oluşturacaksa, aman ne iyi! Millet kendilerinden daha önce
kurtulacak demektir zira. Tabii ki bu duruma kimsenin itirazı da olmaz. Çünkü
20 yılın bu son durağında da devamlı ve ısrarla yapılmakta olan sonu gelmez ve
karşılığı da olmayan hile hurda edebiyatının, artık bunalımı içinde olan Türk
milleti, büyük bir istençle biran önce sandığa gitmek ve başındaki bu şahsın sulta
Hükümetini, tarihin çöplüğüne silkelemek istiyor artık. Yani “ayinesi işidir
kişinin, lafına bakılmaz” deyip İmamoğlu’nun yolu açılırken, Erdoğan’a da gidiş
yolu gösterilecektir artık.
2023 yılına girerken
bizim için çok daha büyük bir önem taşıyan Cumhuriyet’imizin ilk asrına da
giriyor olmamızın; aynı zamanda tek yumruk halinde sıkılmış Türk milletinin,
müstevlileriyle aynı ringi paylaşarak milli bayrağımızın himayesi bağlamında,
rakibine havlu attırmak zorunda olacağını beraberinde taşıdığını da asla
yadsımamalıyız. Ki işte o zaman kahırlarımızdan kurtularak milletimizle
birlikte Cumhuriyetimizin 100’cü yaş gününü, birlikte kucaklaşarak kutlamamız
mümkün olabilsin. Lakin bu duygusal temennilerimize rağmen umutlarımızı,
coşkumuzla birleştirerek yeni yıl klasiğiyle birlikteliğimizi, yine de
öncelikle canı yürekten kutlayalım dostlar.
Serendip
Altındal
Özün
Kişiliğinin Aynasıdır (Eski makaleler)
serendipaltindal02.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder